Pandemi bu yılın Mart ayında hayatımıza girdiğinden beri 7 zorlu ay geçirdik. Bu süreç içerisinde ilk önce ciddi bir süre evlere kapandık. Hastalığın yayılmasının engellemesi adına bir çoğumuz uzaktan çalışma sistemine geçtik. Bir süre turkuaz renkli Covid maarif takvimi gündemin öncelikli maddesiydi.
Ne var ki iktidar, halihazırda iflas noktasına gelmiş ekonominin yürümesi adına normalleşme planlarını uygulamaya geçirdi. Kademeli olarak AVM’ler açıldı. Toplu taşıma pandemi önceki koşullarına geri geldi. Nispeten düşük faizli krediler verilerek talebin arttırılması hedeflendi. Bu dönemde patronlar da unutulmadı. Eksik çalışma ödeneği ve ücretsiz izin uygulamaları yürürlüğe konuldu. Önceki dönemlerde çalışanın onayı olmadan yapılamayan ücretsiz izin uygulaması artık patronun insiyatifine bırakıldı.
Şimdi geldiğimiz noktada ise düzensiz normalleşme ile birlikte pandemi Mart ayındaki durumundan daha ileri bir safhada. Birçok şehirde yoğun bakım üniteleri ağzına kadar dolu. Türkuaz maarif takvimi de artık yayınlanmıyor. Ne var yaşanan tüm olumsuzluklar iktidar tarafından biz çalışanlara ihale ediliyor. Bize maske mesafe tedbir tavsiyesi veren yetkililer milli güvenlik sebepli olarak mevcut verileri toplumdan gizliyor.
Ücretsiz izine çıkarılan birçok arkadaşımızın dışında birçoğumuz ofislerimize döndük. Kalabalık servis ve toplu taşıma araçlarını kullanmak zorunda bırakıldık. Mart ayından farklı olarak birçok hakkımız tırpanlanmış ve iş güvencemiz pandemi öncesine göre daha da hırpalanmış durumda. Bunun yanında işlerin daralması sebepli olarak birçok patron da işlerini ya daraltıyor veya işletmelerini kapatma yoluna gidiyor. Kısa çalışma ödeneğinin de bir süre sonra kaldırılmasıyla çok sayıda arkadaşımızın işsiz kalması kuvvetle muhtemel.
Ancak ekonomik krizin de pandeminin de sorumlusu bir çalışanlar değiliz. Pandemi ile mücadelede kullanılması gereken kaynaklar halk yararına kullanılmayıp patron sınıfı tarafından yağmalanırken krizin ve pandeminin bedelini bizim ödememiz planlanıyor. Yan masamızdaki çalışma arkadaşımız hasta olup canıyla uğraşırken ona işini kaybetme korkusu da yaşatılıyor. Mevcut fiili durumda işyerlerimizde geldiğimiz nokta tam olarak budur.
Ne var ki durum ne kadar vahim olsa da umut Kaf Dağı’nın ardında değil. Tarihte ilk pandemiyi biz yaşamadık. 20. yüzyıl başlarında da vahşi kapitalizm şartlarında pandemi yaşandı. Bugün haklarımız olarak bildiğimiz birçok kazanım o yılların ardından gelen hak mücadeleleri ve kitle seferberlikleri ile kazanıldı.
Bizler de plaza ve ofis çalışanları olarak işçi sınıfının bir bileşeni olduğumuzu bilmeli ve işyerlerimizde örgütlenmenin koşullarını aramalıyız. Ne de olsa bizleri kurtaracak olan kendi kollarımızdır.
#KaçBizeGel